• 3/14/2022 9:14:27 AM

“Dünyanın Aslında Kaynak Problemi Yok.”

Okuma Süresi: 16 dakika

1. Ülkemizde ve dünyada birçok kaynağın tedariği konusunda olası krizler bekleniyor. Permakültürün, ekonomi ve kaynak dağılımı ile ilişkisi nedir?

Bill Mollison ile birlikte permakültürün kurucularından olan David Holmgren, 12 ilkesinden birinde; ‘Yenilenebilir enerjileri keşfet ve kullan.’ diyor. Aslında 500 metrekarelik bir bahçe, 4 kişilik bir ailenin bütün yıllık gıda ihtiyacını sağlayabilir. Permakültürün iddiası şu; doğru tekniklerle arazi işlenirse, dünyanın ekili tarım arazilerinin sadece %4’ü, 11 milyar insanı sağlıklı gıda ile beslemeye yeter. Geri kalan %96’yı da ormanlaşmaya terk edersek; Gaia, yani Dünya Ana, hızla kendisini onarır. Çünkü ormanlar hem su çevrimini, hem hava çevrimini, hem de organik malzeme ve toprak çevrimini sağlıyorlar.

Dünyanın aslında kaynak problemi yok; mevcut kaynakları doğru şekilde değerlendirme problemi var. Bu da sistemsel bir problem aslında; çünkü kalkınmayı, ne kadar tükettiğimizle ölçüyoruz. Sistemsel bakışın değişmesi ve kalkınmanın, Bhutan’ın kullandığı Gayri Safi Milli Mutluluk endeksi gibi farklı parametrelerle ölçülmesi gerekiyor.

Permakültür tekniklerini kullanarak tasarladığımız sistemlerde; aralarındaki anlamlı ilişkilere bakarak sisteme dahil ettiğimiz öğelerin bütün ihtiyaçları, sistem tarafından karşılanmalıdır. Sisteme dahil edilmiş olan öğelerin tüm ürünleri, yani sistemin tüm çıktıları da, sistem tarafından değerlendirilebilmelidir. Bu sayede atık ve gereksiz iş oluşmuyor. O zaman işte gerçekten sürdürülebilir olan bir sistem kurmuş oluyoruz. Bir sistem; ömrü boyunca yaşaması ve bakımı için, ömrünün sonunda da kendini yenileyebilmesi için gerekenden daha fazla enerji üretebilirse, sürdürülebilir olabiliyor. Permakültür bazlı sistemler, sistemi tasarlayan insanların ihtiyaç duyduğu enerjiyi de üretebiliyor olmalı…

Canlı veya cansız her şeye saygı

Permakültür tasarımcısının temel faaliyeti; anlamlı kaynak depolamaları oluşturabilmek. Bunu doğru yapabilmek için kaynakları sınıflandırıyoruz. Bizim kullanımımızdan etkilenmeyen kaynaklar var; örneğin Güneş. Güneş, bizim onun enerjisini kullanmamızdan etkilenmiyor. Gönderdiği enerji paketleri sürekli olarak Dünyamıza gelmeye devam ediyor. Bu sayede kapalı bir sistem olmayan Dünya’da, sürdürülebilir sistemlerin varlığı mümkün oluyor. Bazı kaynaklar ise yönetim gerektiriyorlar; ormanlar, gıda sistemleri, bitki ve hayvan sistemleri gibi… Bu kaynaklar doğru yönetilirlerse çok üretken olabiliyorlar. Bazı kaynaklar ise tüketmezsek bozuluyorlar; örneğin gıdayı tüketmezsek küfleniyor ve atığa dönüşüyor. Bazı kaynaklar ise; kullanıldığı zaman etrafındaki kaynakları kirletiyor ya da onlara zarar veriyorlar. Bunlara örnek olarak fosil yakıtlar, suni gübreler, tarım zehirleri verilebilir. Nükleer enerjinin de çok büyük bir zarar verme potansiyeli var tabii ki. Bir gün füzyon reaktörleri olursa, ancak o zaman zararsız bir nükleer enerji kaynağına ulaşacağız. Sorumlu bir insan topluluğunun, kullanıldığında diğer kaynaklara zarar veren kaynakların kullanımını yasaklaması gerekiyor…

Permakültür sağlam bir felsefesi ve etik temeli olan, ilke ve prensiplere dayanan bir tasarım bilimi. Permakültürü ‘Etik temelli sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı bilimi’ olarak tanımlayabiliriz. Permakültür etiğinin temeli; ‘Yaşam Etiği’ne, yani canlı veya cansız her şeye, sadece var olduğu için saygı ve özen göstermeye dayanıyor. Yaşam etiğinden hareketle, tasarımcılar olarak tüm faaliyetlerimizde ve aldığımız tasarım kararlarında bizi yönlendiren üç etik maddeyi her zaman gözetiyoruz:

  1. Yaptığımız tüm faaliyetlerde Dünya’yı gözetmek

  2. Yaptığımız tüm faaliyetlerde insanı gözetmek

  3. Nüfus artışını ve tüketimi sınırlandırarak; artan tüm fazlayı ilk 2 maddeye, yani Dünya’yı ve insanı gözetmeye vakfetmek

Bu etik temel üzerinde harekete geçerken esas aldığımız en temel direktif ise; kendimizin ve çocuklarımızın yaşamının sorumluluğunu almak. Her şey, bütün dönüşüm işte ondan sonra başlıyor…

2. Peki ülkeler ve kurumlar bu konuda neler yapabilirler? Nerden başlayabilirler?

Permakültür dünyanın bütün sorunlarına hızlı ve basit çözümler sunuyor. Bu çözümü de doğadan alıyor. En büyük hoca olan doğayı gözlemleyerek ondan öğreniyor, öğrendiklerimizi insan aklı ve teknolojisini kullanarak, hızlandırarak hayata geçiriyoruz. Bu sistem sayesinde dünyanın mevcut gidişatında insan soyunun devamı açısından en temel sorunları teşkil eden kirlilik, ormansızlaşma ve toprak kaybı problemlerini hızlıca ve kolayca çözebiliriz. Ne var ki insanların çoğu çözümü bilmiyorlar; bilenlerin bir kısmının da değişmek işine gelmiyor.

Permakültürün kurucusu Bill Mollison başlangıçta protestolar denemiş, politik karar vericileri etkilemeye çalışmış; ama çabalarının bir işe yaramadığını görmüş. Permakültür tasarımı bilgisini hızlıca aktarmak için 72 saatlik Permakültür Tasarımı Sertifika kursuna dayanan eğitim sistemini oluşturmuş. Kurduğu Permakültür Araştırma Enstitüleri, gerçekleştirdiği uygulamalar ve verdiği sertifika kurslarıyla bu bilgiyi bütün dünyaya yayarak eğitimin dönüştürücü etkisiyle mezunların kendi yaşam alanlarından başlayıp, aksiyona geçerek bir şeyleri değiştirmeye başlamalarını hedeflemiş. Kısacası; kendi evimizden başlayacağız… Bu bilgiyi olabildiğince anlatacağız, yayacağız, uygulayacağız ve göstereceğiz. Mollison’un deyimiyle; alternatif küresel bir millet oluşturacağız. Sayıları birkaç milyonu aşan permakültür tasarımcıları, bu alternatif milleti oluşturmaya çoktan başlamış durumdalar. Ülkemizde de Permakültür Tasarımı Sertifika kurslarından mezun olanların sayısı iki bine yaklaşıyor.

Permakültür Tasarımı Sertifika kurslarıyla bir kapı açıyoruz. Katılımcılardan bagajları bırakıp, o kapıdan girip açık bir kalp ve boş bir zihinle anlatacaklarımızı dinlemelerini rica ediyoruz. Kurstan sonra, isterlerse geri dönüp bagajlarını alarak geldikleri hayata geri dönebilirler. Bilgilendirmeden ziyade bir dönüşüm kursu olan Permakültür Tasarımı Sertifika kursunu tamamlayanlar, bagajlarını olduğu yerde bırakıp; yepyeni bir kapıdan yeni bir hayata geçiş yapıyorlar. Nereden başlamak isterlerse… Bu başlangıç; balkonlarında maydonoz üreterek de olabilir, organik atıklarını komposta dönüştürerek de olabilir, bu bilgiyi alıp başka birisine anlatarak da olabilir.

Bu anlamda No Impact Man belgeseli, şehirde nereden başlayabileceğimize dair ufuk açıcı olabilir. Belgesel, New York’un göbeğinde çocukları ve köpekleriyle nasıl atık üretmeden yaşadığını anlatan bir çiftin belgeseli. Benim websitemde ‘Yazılarım’ sekmesinde bulunan Permakültür Etik ve İlkelerini derlediğim dokümanda, evimizden başlayarak neler yapabileceğimize dair bir liste de paylaşıyorum.

Permakültür sadece çevreci, yeşilci bir hareket değil

Şunu da söylemek lazım ki; permakültür sadece çevreci, yeşilci bir hareket olarak değerlendirilemez. Permakültür öncelikle aydınlanmış bir bencillikle insan soyunun Dünya’da devamını dert eden bir hareket. İnsan soyu ciddi tehlike altında… Önümüzdeki 10-20 yılda 100 milyonlarca iklim göçmeni olacak. Bunu BM söylüyor. Birçok insanın ölümü söz konusu olacak. Ülkemiz de ciddi bir kuraklığa gidiyor. Bildiğimiz medeniyet yıkılabilir böyle giderse. O yüzden acilen bir şeyler yapmamız lazım. Kurslarımızın temel amacı da bu; harekete geçirmek…

Şehirlerde de çok büyük potansiyel var. Mesela şu an ofisimin penceresinden baktığımda, İzmir-Mavişehir’de bir sürü boş alan görüyorum. Hepsi kent çiftlikleri ve üretim amaçlı değerlendirilebilir. Kentteki insanları bir araya getirip, gıdamızı hemen tüketeceğimiz yerde üretebiliriz. 1970’lerde başlayan banliyö bahçeciliği faaliyetleri var örneğin… Şu anda dünyada gıda üretiminin büyük bir kısmını yapıyorlar. Kent banliyö ve bahçelerinde, arazide üretim yapan çiftçilerden daha fazla üretim yapılıyor. Mesela bu, hızla yaygınlaşabilir. Belediyeler bu konuda bazı çalışmalar yapmaya başladılar. Gıdamızı yaşadığımız yerde ürettiğimiz anda; bu hem bizi bir topluluk olarak bir araya getiriyor, hem de lojistik masrafları ve karbon ayak izi gibi sorunlar ortadan kalkıyor. Biz yaşadığımız yerde yetişmiş ürünlerle beslenir hale geliyoruz. Bill Mollison her insanın, atalarının doğup yaşadığı yerde doğma, eğitim alma, çalışma, aile kurma, yaşama ve ölme hakkına sahip olabileceğini; Dünya’nın kaynaklarının buna yeterli olduğunu söylüyor.

3. Enerji sektöründe ve mühendislik alanında oldukça deneyimli ve donanımlısınız. (Dr. Murat Onuk)

Permakültür konusunda size ne gibi katkılar sağladı?

Ben elektrik yüksek mühendisiyim. Uzun yıllar konvansiyonel enerji üretimi üzerine, daha sonra da rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji sistemleri konusunda çalıştım. Dünyanın önde gelen rüzgar enerjisi sistemleri üreticilerinden birinin Türkiye’deki iştirakinin kurucu genel müdürlüğünü yaptım; yatırımcı tarafında faaliyet gösteren başka bir kurumda enerji grubu başkanlığını yaptım. 2016’da Eurosolar-Türkiye Yenilenebilir Enerji Derneği’nin Genel Sekreteri olarak görev yaptım. Enerji sektöründe bir batarya firmasının mümessili olarak mesleğimi sürdürüyorum. 2016-2020 yılları arasında emekli olana kadar bir vakıf üniversitesinin İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olarak ders vardım. Enerji mühendisliği ve işletme yüksek lisanslarıma ek olarak; işletme konusunda, yönetim ve organizasyon ana bilim dalında doktoram var. Tüm bu deneyimlerimin beni permakültür eğitmeni olmam konusunda hazırladığını düşünüyorum. Enerjide benim tecrübem daha çok büyük güçteki enerji santralleri için. Permakültür tasarımında en küçükten başlayarak yenilenebilir enerji sistemleri tasarlıyoruz.

Enerji konusundaki bilgime ek olarak, aldığım mühendislik formasyonunun; permakültürü kavrama, uygulama ve anlatabilmekte çok büyük avantajı oldu. Permakültürü farklı bir ifadeyle ‘sistemik enerji verimliliği mühendisliği’ olarak da tanımlayabiliriz. Permakültürde sistemleri kurarken, anlamlı ilişkiler peşinde koşuyoruz. Sisteme dahil ettiğimiz öğelerin arasında kurulan etkileşimli çeşitlilik, bir yaşam ağı oluşturuyor. Doğada var olan tekil, rastgele olaylara ve bunların sonucunda ortaya çıkabilecek şoklara dayanabilen, dirençli, kararlı, gerçek anlamda ekonomik ürün fazlası veren ve bu sayede kalıcı kültüre evrilebilen sistemler tasarlayabiliyoruz. Birbirlerine bağlantılı bir şekilde, detaylı bir öğe analizinden sonra sisteme yerleştirdiğimiz her öğenin; birden fazla işleve hizmet etmesi, her işlevin de birden fazla öğe tarafından desteklenmesi gerekiyor. Sonuçta ortaya çıkan yaşam ağının bir bağında kopukluk yaşanıp çökse bile, sistem yaşamaya devam ediyor.

4. Eğitimlerde deneyimledikleriniz size umut veriyor mu?

Ülkemizdeki bu alana dair gelişmeler nedir? Konuyla ilgilenenlerin perspektif ve vizyonları nedir?

Permakültür eğitmeni olarak verdiğim Permakültür Tasarımı Sertifika kursları hayatımda yaptığım işler arasında bana en büyük hazzı veren, en güzel iş diyebilirim. Eğitimin sonunda tasarım projelerinin sunulduğu süreç, benim için özellikle çok mutluluk verici oluyor. Akademik kariyerim, yöneticilik birikimim, mühendislik kariyerim beni hep bu eğitimleri vermeye hazırlamış gibi hissediyorum. Şu anda permakültürün doğum yeri olan Avustralya Permakültür Araştırma Enstitüsü'nün Türkiye’deki tek akredite uluslararası permakültür eğitmeniyim.

Ben Permakültür Tasarımcısı sertifikamı Temmuz 2011’de verilen ilk Türkçe kursta aldım. Ancak 9 sene sonra, 2020 Haziran’ında Permakültür Tasarımı Sertifika kursu verecek cesareti kendimde bulabildim ki aradan geçen yıllarda binlerce insana farklı organizasyonlarla permakültürü anlattım, Permakültüre Giriş kursları verdim, Avusturalya Permakültür Araştırma Enstitü’ne giderek 3 ay staj yaptım, yazılar yazdım. Kurs verecek cesareti bulmam; Menemen yakınlarında 3000 dönümlük orman vasfını yitirmiş arazinin tahsisini almak isteyen bir grup arkadaşımın, ‘Biz bu araziyi Permakültür uygulamaları yapmanız için size vermek istiyoruz.’ dedikleri zaman, ‘Benim bunu gerçekleştirebilmek aynı dili konuşacağım insanlara ihtiyacım olacak.’ dememle mümkün oldu. Bu arazi için birlikte hayal kurup tasarım yapabileceğim ve tasarladıklarımızı hayata geçirebileceğim insanlar lazım diye düşündüm. Haziran 2020’den bu zamana (Mart 2022) verdiğim kursların sayısı 15’e, mezunlarımın sayısı da 300’e ulaştı. Kurslarıma giderek artan yoğun bir ilgi var.

Pek çok insan doğaya dönmek istiyor

İlgi giderek artıyor; çünkü pek çok insan doğaya dönmek, doğada yaşamak istiyor. Kursumda arazi seçim kriterlerine dair pek çok bilgi paylaşıyorum. Permakültür bilgisini alarak; insanlar çok daha uygun şartlarda, çok daha ucuza, doğru araziler alabiliyorlar. Arazi almış pek çok insan nereden başlayacağını bilmiyor. Kursumda bunun bir yol haritasını da sunuyorum. Bana permakültür tasarım danışmanlığı hizmeti almaya gelenlere öncelikle; ‘Kursu alın, danışmanlık ihtiyacınız kalmayacak.’ diyorum. Kalmıyor da gerçekten. Kurs sonunda katıldıkları Mezunlar Kulübü’ndeki mezunların ve benim desteğim de devam ediyor.

İklim değişikliği bu şekilde devam ederse birkaç sene sonra kuraklık daha da ciddi bir hal alacak. Hayatta kalma meselesi söz konusu olacak ve dolayısıyla su toplayabiliyor ve gıda üretebiliyor olmak çok önemli olacak. Bir survival yani hayatta kalma eğitimi de oluyor aslında permakültür eğitimleri. O zamanlara nasıl hazırlanacaklarını öğreniyorlar. Kendi kendine yetebilecek bir sığınağa dönüştürebilir herkes yazlıklarını, bahçelerini, arazilerini… Bunun arayışında olan insanlar için çok önemli bilgiler sunuyor permakültür.

Ülkemizde permakültürün organizasyonel altyapıları da kurulmuş durumda. Permakültür Tasarımcıları Derneği ve PemaTurk Vakfı var. Vakıf, gönüllüler üzerinden çok faal olarak çalışıyor. Okullarda da aktiviteler yapılıyor. Permakültür eğitmeni olup okullarda ders veren eğitmenler var. Bunun yanı sıra okullarında permakültürü uygulamak isteyen birçok okul sahibi ve öğretmen mezunum var. Doğayla uyumlu yaşamı öğrenmek, çocukların eğitimini çok daha sağlıklı hale getiriyor. Çocuklarla Permakültür konusunda eğitim veren ve bu konuda uzmanlaşmış insanlar da var.

5. Permakültür sizin bireysel yaşamınıza ne gibi katkılar sağladı?

Hayatlarına permakültürü dahil eden sistemlerin veya bireylerin hayatlarında ne gibi dönüşümler oluyor?

Bambaşka bir iş ve düzen getirdi benim hayatıma. Önümüzdeki 10 senede 2000 mezun vermeyi ve 200 de eğitmen yetiştirmeyi hedefliyorum. Permakültür eğitimlerinde yaptığımız, bilgi paylaşımı değil sadece. Permakültür sayesinde en büyük kazancım; mezunlarımla oluşturduğumuz o çok büyük aile oldu. Bill Mollison “Bu yola çıkın, bu yol hayatınızı hayal bile edemeyeceğiniz şekilde değiştirecektir.” diyor. Benim için de gerçekten öyle oldu…

Permakültür çok farklı iş imkanları, faaliyet imkanları ve eğitim imkanları sunuyor. Sosyal girişimcilik anlamında çok ufkunu genişletiyor insanın. Yaşamımızı dönüştürüyor; insanlarla ve başka topluluklarla bir ilişki ağı kuruluyor…

Hem Akla Hem Vicdana Hitap Eden Sistem

Permakültür insanın hem aklına hem vicdanına hitap ediyor; en güzel tarafı da bu. Anlattığımız her şey, insanların hemen aklına yatıyor, içine siniyor; kalbine ve vicdanına hitap ediyor. Çöpten toprak üretebiliyor olmak, insanlar için çok dönüştürücü oluyor mesela. Bütün organik atıklar toprağa dönüşüyor; çok verimli bir gübre elde ediliyor. İşin manevi tarafında da iyi bir şey yapıyor olmanın farkındalığı ve mutluluğu var. Kendi ihtiyacını giderirken doğaya yarar sağlıyorsun. Gıdamızı üretirken toprağı da üretmeli ve toprağı zenginleştirebilmeliyiz. İnsanlar bunun farkına varıyorlar.

Doğayla olan ilişkimizi gözden geçirmemizi ve doğru bir şekilde tanımlamamızı sağlıyor permakültür. ‘Ne yaparsak yapalım doğaya zarar veririz, bunu en aza indirmeye çalışalım.’ şeklinde sorundan yana olan, bizi doğadan ayrıştıran yaklaşım yerine; ‘İhtiyaçlarımı giderirken, doğaya yarar da sağlayabilirim.’ bakış açısıyla hem çözümün, hem de doğanın bir parçası olduğumuzu kabul ediyoruz.

Permakültür ile ilgili bir önceki yazımızı okumak için: Pandemi Çağında ‘Bulaşıcı Güzellik